YÜREĞİNİZ KARELERE SIĞMIYOR *





Tayyip ATMACA

İnsan ömründe 28 yıl ne ki; göz açıp kapayıncaya kadar geçip gidiyor. Ölümlü olan şu dünyanın gök kubbesinde bir hoş seda bırakmak için çabalayıp duruyorsunuz değil mi? Emekli olunca çekip başka bir şehre gidebilirdim. Ama olmadı. Osmaniye sevdası, insanı başka bir yere gönderir mi? Osmaniye'nin şehirleşmesinde bizim de sofrada bir tuzumuz olsun diye, Osmaniye Kültür ve Turizm Derneği'ni kurdum. İşte, bu insanların bazıları kültür adamı, bazıları da namzetti. Yine bu arkadaşların bir kısmı ile yıllar önce Merkez Ortaokulu salonunda bir şiir sergisi açmıştık. Bu, o toplantıların ikincisinden sonra çekilmiş. Muhtemelen bir dergi çıkarma düşüncesi ile bir araya geldiğimiz arkadaşlar, bunlar.

Aklımda kaldığı kadarıyla bu arkadaşları birlikte tanımaya çalışalım. Önce oturanlardan başlayalım isterseniz: Sol başta; Salih Bey, ona “Hocaların Hocası” derlerdi. Osmaniye'den trene biner, İstanbul'a varıncaya kadar ezbere şiir okurdu. Hemen yanında emekli vali muavini Yüksel Özden, o da bir edebiyat dostu idi. İstanbul'da çeşitli ilçelerde kaymakamlık yaptı. Tam bir gönül adamı idi. Hemen onun yanındaki mi? O da bizim sağlıkçı Necdet. O da kadim bir dosttu. Sağ tarafımda ise Sarızlı, uzun yıllar Osmaniye'de yaşayan emekli sağlık memuru Âşık Derdi Derya duruyor. Sol tarafımda ise; Osmaniye Belediyesi'nde çalışan Ali Sönmez. İyi şair, iyi dosttu. Duyduğuma göre emekli olup Mersin'e yerleşmiş. Güneysu Yayınları arasında bir de şiir kitabı çıkmıştı. Yanındaki ağzında yanmamış sigarasıyla duranı mı soruyorsunuz: O da Ali'in yakın dostu idi. Belediyede memur olarak çalışıyordu. Duyduğuma göre şimdilerde il sağlık müdür yardımcılığı yapıyormuş. Onun yanındaki; Mesut Ellez! Bu kardeşimizle tanıştığımızda o da şiirle ilgileniyordu. Demir yollarında memurdu, Afyon'da olması lazım, ara sıra Osmaniye'ye geldiğini duyuyorum. Yanındaki gür saçlı arkadaş mı; ha o bizim Mahmut Zeren Kaya. Sıkı bir taşlama ustasıdır. Salih Sefa Yazar'ın bir şiirini bestelemiş. Şimdilerde saçlarının kendini terk ettiğini söylüyorlar. Sonda oturan diğer arkadaşın adı da Atilla olmalı, şiirle uğraşırdı bildiğim kadarıyla.

Biraz da ayakta duran arkadaşları tanıyalım: Sol baştaki arkadaş, fotoğrafçı bir arkadaş, ismini hatırlayamadım beni bağışlayın. Yanında duran mı? Bizim Veli; yani Veli Aba. O da kadim bir dost, doğruyu söylemekten çekinmediği için dokuz köyden kovulduğunu, şimdi de Osmaniye'ye döndüğünü duydum. İnşallah emekli olunca daha güzel işler yapacağına inanıyorum. Veli'nin yanındaki arkadaş yüzünden Tayyib Atmaca'yı kırmıştım. Yetik Ozan'ın bir şiirini kendi şiiri diye getirip sergiye kullanmıştı. Adını hatırlayamadım. Diğer gözlüklü arkadaş ise bizim Gavurdağlı Mustafa Eroğlu. Yanındaki kısa adamı çıkaramadım. Yakışıklı delikanlı ise Şükrü Ünal. Fena şiirler yazmazdı. İki dönem Osmaniye milletvekilliği yaptı. İnşallah hayırlı hizmetler yapmaya devam ediyordur. Diğer arkadaşı da çıkaramadım.

Onun yanındaki uzun boylu mu? O, bizim Bestami, yani benim talebem. “Ustada kaldıysa bu öksüz yapı / Onu sürdürmeyen çırak utansın” düsturunu en iyi bilenlerden, Osmaniye'nin kültür mimarlarından. Ben ondan razıydım. İnşallah, Allah da razı olur. Yahu Bestami aklıma gelmişken söyleyeyim: Salih Bey ile birlikte; sırt sırta bir çeşmede, iki muslukta akmaya devam ediyor muyuz? Osmaniye'ye geldiğinde çeşmeye bakıyor musun? Eğer gelemiyorsan, bizim enişte Fatih'i bir ara; ya da çocuklardan birine söyle de musluklardan akmıyorsak bir hal çaresine baksınlar. Herhalde iyice İstanbullu oldun. Bak şu yanındaki başımın belasına. Yahu sen nerde isen, bu Tayyib orada; nokta ile virgül gibi birbirinizden ayrılmayacak mısınız? Tayyib biraz “makasçı”; ama söz aramızda ikiniz de bir gün çınar olacaksınız.

Sözü uzatmanın, yazıyı başka sayfaya kaydırmanın faydası yok. Salih Sefa, Yüksel Özden ve Sağlıkçı Necdet ile her hafta birimizin kabrinde toplanıyoruz.

Güneysu çıkıyor mu? Şiir şölenleri devam ediyor mu? Reşat hoca İstanbul'a göçmüş, Mehmet Avşar kaza geçirmiş, Mehmet Durmaz Konya'ya göçmüş, daha sonra da tekrar Osmaniye'ye dönmüş. Tayyib evkaftaki memuriyetini Eskişehir'de sürdürüyormuş. Her biriniz gurk cücükleri gibi sağa sola dağılmışsınız.

Ey yürekleri karelere sımayan dostlar,

Ne zaman toparlanıyorsunuz!

*Bu yazı, Güneysu dergisinin kurucusu, bir zamanlar derginin sahibi ve yazı işleri müdürlüğünü de yapan Emekli Albay Rahmetli Ahmet Neşet Dinçer'in hayatta olsa bu dille yazacağı bir deneme olarak tasarlanmıştır.

Güneysu Dergisi, 101. Sayı, Bahar 2012.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEHMET AKİF ERSOY’UN HASTALIĞI VE ÖLÜMÜ

ŞİİR SÂHİLİNDEN DİPNOTLAR / Yeni Şiir Gündelikleri II